(3) Seyda ailesi
ŞEYH SEYDA Hazretleri
İsmi Muhammed Saîd olup Şeyh Seydâ diye meşhûr
olmuştur. Babası Şeyh Ömer Zengânî, annesi Halîme Hâtundur. 1889 (H. 1309)
senesinde Cizre`de doğdu. 1968 (H. 1387) senesinde Cizre`de vefât etti. Kabri
oradadır.
Muhammed Saîd henüz bir yaşındayken, babası Şeyh Ömer Ez-Zengânî hac yolculuğu sırasında 1890 senesinde Cidde`de vefât etti. Küçük yaşta yetim kalan Muhammed Saîd, yedi yaşına kadar konuşmadı ve yürümedi. Yedi yaşından sonra yavaş konuşan Muhammed Saîd Efendi ilim öğrenmeye başladı. Ağabeyi Şeyh Sirâceddîn Efendiden ilim tahsil etti. 17 yaşına geldiği zaman ilim tahsilini tamamlayarak ağabeyi Şeyh Sirâcüddîn Efendiden icâzet aldı. Genç yaşta müderrisliğe başlayıp talebe okuttu. 23 yaşına geldiğinde medrese tamamen kendisine kaldı. İlim ve fazîlette emsâllerini geçip zamânın ileri gelenleri arasına girdi. Dayısı Şeyh Muhammed Nûrî (Munis) El-Dêrşewî`nin sohbetlerinde bulundu. Tasavvuf yolunda ilerledi. Dayısı onu irşâd için gittiği yerlere beraberinde götürdü. 30 yaşına gelince dayısı, hocası ve Mürşidi, Şeyh Muhammed Nûrî`nin kızıyla evlendi. Nihâyet bir müddet sonra Şeyh Muhammed Nûrî (Munis) hazretleri ölüm döşeğinde yatarken oğullarını ve halîfelerini yanına çağırarak; "Artı kbundan sonra Şeyhiniz Seydâ`dır"
buyurarak Muhammed Saîd Efendiyi yerine vazifelendirdi.
Şeyh Seydâ bu sırada 40 yaşında bulunuyordu. Medresede talebe okutmasının yanı sıra, hizmetinde bulunanlara ve insanlara İslâmiyetin emir ve yasaklarını anlatarak onların iki cihan saâdetine kavuşmaları için gayret ediyordu. Kendisinden icâzet almış, 150`ye yakın talebesi ve ayrıca 100 kadar halîfesi vardı. Talebeleri ve halifelerini Sûriye, Irak, Arabistan gibi memleketlere gönderdi.
Şeyh Seydâ hazretleri tasavvuf yolunda zaman zaman Cezbeye kapılırdı. Bu cezbe sırasında bâzan kışın dondurucu soğuğunda Dicle`ye iner nehrin buzlarını kırarak içeri sarkar ve saatlerce öyle kalırdı. Bâzan da yazın kavurucu sıcağında soba yaktırırdı.
Şeyh Seydâ hazretleri, teheccüd (gece) namazlarına devam ederdi. Güzel sözleri ve örnek ahlâkıyla insanlara yol gösterirdi. Sohbetinde bulunan en âsî insanlar dahi onun duâsı bereketiyle, hallerine pişman olup hidâyete kavuşurlardı.
Muhammed Saîd henüz bir yaşındayken, babası Şeyh Ömer Ez-Zengânî hac yolculuğu sırasında 1890 senesinde Cidde`de vefât etti. Küçük yaşta yetim kalan Muhammed Saîd, yedi yaşına kadar konuşmadı ve yürümedi. Yedi yaşından sonra yavaş konuşan Muhammed Saîd Efendi ilim öğrenmeye başladı. Ağabeyi Şeyh Sirâceddîn Efendiden ilim tahsil etti. 17 yaşına geldiği zaman ilim tahsilini tamamlayarak ağabeyi Şeyh Sirâcüddîn Efendiden icâzet aldı. Genç yaşta müderrisliğe başlayıp talebe okuttu. 23 yaşına geldiğinde medrese tamamen kendisine kaldı. İlim ve fazîlette emsâllerini geçip zamânın ileri gelenleri arasına girdi. Dayısı Şeyh Muhammed Nûrî (Munis) El-Dêrşewî`nin sohbetlerinde bulundu. Tasavvuf yolunda ilerledi. Dayısı onu irşâd için gittiği yerlere beraberinde götürdü. 30 yaşına gelince dayısı, hocası ve Mürşidi, Şeyh Muhammed Nûrî`nin kızıyla evlendi. Nihâyet bir müddet sonra Şeyh Muhammed Nûrî (Munis) hazretleri ölüm döşeğinde yatarken oğullarını ve halîfelerini yanına çağırarak; "Artı kbundan sonra Şeyhiniz Seydâ`dır"
buyurarak Muhammed Saîd Efendiyi yerine vazifelendirdi.
Şeyh Seydâ bu sırada 40 yaşında bulunuyordu. Medresede talebe okutmasının yanı sıra, hizmetinde bulunanlara ve insanlara İslâmiyetin emir ve yasaklarını anlatarak onların iki cihan saâdetine kavuşmaları için gayret ediyordu. Kendisinden icâzet almış, 150`ye yakın talebesi ve ayrıca 100 kadar halîfesi vardı. Talebeleri ve halifelerini Sûriye, Irak, Arabistan gibi memleketlere gönderdi.
Şeyh Seydâ hazretleri tasavvuf yolunda zaman zaman Cezbeye kapılırdı. Bu cezbe sırasında bâzan kışın dondurucu soğuğunda Dicle`ye iner nehrin buzlarını kırarak içeri sarkar ve saatlerce öyle kalırdı. Bâzan da yazın kavurucu sıcağında soba yaktırırdı.
Şeyh Seydâ hazretleri, teheccüd (gece) namazlarına devam ederdi. Güzel sözleri ve örnek ahlâkıyla insanlara yol gösterirdi. Sohbetinde bulunan en âsî insanlar dahi onun duâsı bereketiyle, hallerine pişman olup hidâyete kavuşurlardı.
Sohbetinde
bulunan herkes onun cemâline bakmaktan sohbetinden ayrılmak istemezdi. Onun
üstünlüğünü duyan herkes kâfile kâfile ziyâretine gelir, Şeyh Seydâ onları
şefkat ve merhametle karşılar, bağrına basardı. ."
Şeyh Seydâ hazretleri cömert ve ihsân sâhibi olup, ziyâretine gelen binlerce insana yemekler yedirir, fakir zengin ayırd etmeden herkese aynı ilgiyi gösterirdi. Ayrıca devamlı dergâhında bulunan yüzden fazla âmâ, sakat, çaresiz ve düşkünlere yemek yedirir, onların kalblerini aslâ kırmaz ve incitmezdi. Kendisine eziyet edenleri affeder, kimseye kin beslemezdi. Çünkü o her hareketiyle ve davranışıyla Resûlullah`ı sallALLAHü aleyhi ve sellem örnek alırdı. Hattâ hakkında konuşan kimselere duâ ederdi. Sabır ve tevâzû sâhibi olan Şeyh Seydâ, nefsini herkesten aşağı görür ve onlardan duâ isterdi. Hemen herkese; "Siz benim büyüğümsünüz. Ben ise sizin küçüğünüzüm" derdi. Fakir ve düşkün kimselerle oturur, onlarla yemek yer ve herkese de böyle yapmalarını tavsiye ederdi. Bir gün üstü başı dağınık bir kıyâfetle ziyâretine gelen bir hamalın yük taşımak için sırtında gezdirdiği ipi öperek helâl kazancın ehemmiyetine ve teşvikine işâret etti ve; " için tevâzû edeni ü teâlâ yükseltir." hadîs-i şerîfini okudu.
Ömrünü İslâm dîninin emir ve yasaklarını öğrenmeye, öğretmeye, insanlara anlatıp onların dünya ve âhirette kurtuluşa ermelerine sarfeden Şeyh Seydâ hazretleri ömrünün sonuna doğru etrafında kendisine tâbî binlerce insanı görebiliyordu. 1968 (H. 1387) senesi Ramazan bayramında binlerce kişi onun ziyâretine gelip, bayramını tebrik etti. Şeyh Seydâ da gelen binlerce insana sevinçle, muhabbetle ve tâzimle mukâbelede bulundu. Bayramın birinci günü câmiye çıktı, öğle namazını kıldırdıktan sonra câmide kaldı. Ziyâretçilerle bayramlaşıp ikindiye kadar onlarla sohbet etti. Kalabalık bir cemâate ikindi namazını kıldırdıktan sonra evine döndü. Yedi gün sonra pazar gecesi evlatlarına vasiyette bulundu. "Benden sonra şeyhiniz Nûrullah`tır. Çünkü onu hem zâhir ve hem de bâtında imtihan ettim. İmtihanı başarıyla kazandı." buyurdu. Yanında bulunan Hacı Muhammed Bûzî`ye evine gitmesi için izin verdi. Yanında yalnızca Hacı Kâsım vardı. Kıbleye karşı namaz kılıyormuş gibi oturdu. Kendisinde hiç ölüm alâmeti yoktu. Birdenbire ağzını açtı yumdu ve sustu. Hacı Kâsım dokunduğunda Şeyh Seydâ hazretlerinin vefat ettiğini anladı ve âilesine bildirdi. Ertesi sabah Molla Süleymân el-Hüseynî gasl ve tekfin işlerini yürüttü. Sonra binlerce insanın iştirâkiyle cenâze namazı kılındı ve evine defnedildi. Tâziyesine yakın ve uzak yerlerden kar, tipi ve şiddetli soğuğa rağmen, halifelerinden, talebelerinden onbinlerce insan geldi.
Şeyh Seydâ`nın yerine oğlu Şeyh Muhammed Nûrullah geçti ve vazifesini ifâ etmeye başladı.
Şeyh Seydâ hazretleri cömert ve ihsân sâhibi olup, ziyâretine gelen binlerce insana yemekler yedirir, fakir zengin ayırd etmeden herkese aynı ilgiyi gösterirdi. Ayrıca devamlı dergâhında bulunan yüzden fazla âmâ, sakat, çaresiz ve düşkünlere yemek yedirir, onların kalblerini aslâ kırmaz ve incitmezdi. Kendisine eziyet edenleri affeder, kimseye kin beslemezdi. Çünkü o her hareketiyle ve davranışıyla Resûlullah`ı sallALLAHü aleyhi ve sellem örnek alırdı. Hattâ hakkında konuşan kimselere duâ ederdi. Sabır ve tevâzû sâhibi olan Şeyh Seydâ, nefsini herkesten aşağı görür ve onlardan duâ isterdi. Hemen herkese; "Siz benim büyüğümsünüz. Ben ise sizin küçüğünüzüm" derdi. Fakir ve düşkün kimselerle oturur, onlarla yemek yer ve herkese de böyle yapmalarını tavsiye ederdi. Bir gün üstü başı dağınık bir kıyâfetle ziyâretine gelen bir hamalın yük taşımak için sırtında gezdirdiği ipi öperek helâl kazancın ehemmiyetine ve teşvikine işâret etti ve; " için tevâzû edeni ü teâlâ yükseltir." hadîs-i şerîfini okudu.
Ömrünü İslâm dîninin emir ve yasaklarını öğrenmeye, öğretmeye, insanlara anlatıp onların dünya ve âhirette kurtuluşa ermelerine sarfeden Şeyh Seydâ hazretleri ömrünün sonuna doğru etrafında kendisine tâbî binlerce insanı görebiliyordu. 1968 (H. 1387) senesi Ramazan bayramında binlerce kişi onun ziyâretine gelip, bayramını tebrik etti. Şeyh Seydâ da gelen binlerce insana sevinçle, muhabbetle ve tâzimle mukâbelede bulundu. Bayramın birinci günü câmiye çıktı, öğle namazını kıldırdıktan sonra câmide kaldı. Ziyâretçilerle bayramlaşıp ikindiye kadar onlarla sohbet etti. Kalabalık bir cemâate ikindi namazını kıldırdıktan sonra evine döndü. Yedi gün sonra pazar gecesi evlatlarına vasiyette bulundu. "Benden sonra şeyhiniz Nûrullah`tır. Çünkü onu hem zâhir ve hem de bâtında imtihan ettim. İmtihanı başarıyla kazandı." buyurdu. Yanında bulunan Hacı Muhammed Bûzî`ye evine gitmesi için izin verdi. Yanında yalnızca Hacı Kâsım vardı. Kıbleye karşı namaz kılıyormuş gibi oturdu. Kendisinde hiç ölüm alâmeti yoktu. Birdenbire ağzını açtı yumdu ve sustu. Hacı Kâsım dokunduğunda Şeyh Seydâ hazretlerinin vefat ettiğini anladı ve âilesine bildirdi. Ertesi sabah Molla Süleymân el-Hüseynî gasl ve tekfin işlerini yürüttü. Sonra binlerce insanın iştirâkiyle cenâze namazı kılındı ve evine defnedildi. Tâziyesine yakın ve uzak yerlerden kar, tipi ve şiddetli soğuğa rağmen, halifelerinden, talebelerinden onbinlerce insan geldi.
Şeyh Seydâ`nın yerine oğlu Şeyh Muhammed Nûrullah geçti ve vazifesini ifâ etmeye başladı.
Tasavvufun
sırlarını çözüp kitabını yazan,
DEVRİN MÜTEFEKKİRİ, BÜYÜK MUTASAVVIFI VE FİLOZOFU
DEVRİN MÜTEFEKKİRİ, BÜYÜK MUTASAVVIFI VE FİLOZOFU
ŞEYH MUHAMMED NURULLAH SEYDA
Şeyh Muhammed Nurullah Seyda 1948 yılında ( H. 1368) Cizre’de dünyaya gelmiştir.
Şeyh Muhammed Nurullah Seyda 1948 yılında ( H. 1368) Cizre’de dünyaya gelmiştir.
Şeyh Muhammed Said Seyda’dır. Annesi
Şeyh Hüseyin Basreti hazretlerinin torunu ve Şeyh Celaleddin Basreti efendinin
kızı, Tayyibe hatundur.
Nurullah
Efendi daha çocukluğunda zekâsı, muhakemesi, tavır ve hareketleriyle herkesin
dikkatini çekmiştir. Gençlik döneminde de aklı, edep, bilgi ve irfanıyla
çevresinin takdir ve hayranlığını kazanmıştır. Babası, ailesi ve hocaları
tarafından çocukluğundan itibaren özel ilgiyle takibe alınmış ve yetişmesine
büyük önem verilmiştir.
Muhammed Nurullah
Efendi genç yaşında, Şeyh Muhammed Nuri (Munis) Dirşevi’nin torunu Kania
Hatunla evlenmiştir.
Nurullah
Efendi, ilim icazetini Batmanlı Şeyh Fahreddin efendiden, tasavvuf hilafetini
de babası Şeyh Seyda’dan almıştır.
Şeyh Seyda hazretleri 7 Ocak 1968
yılının pazartesi günü hakkın rahmetine ulaştığında
Şeyh Seyda’nın
halifelerinin ortak kararları ve ona biatleriyle bu ulvi sorumluluğu
üstlenmiştir.
Nurullah Efendi
imkânlar ölçüsünde davetleri kabul eder, bölgedeki cenaze merasimlerine iştirak
ederdi. Birbirlerine dargın ve kırgın insanları barıştırır, anlaşmazlıklara
çözüm getirirdi. Sadece bölgenin insanlarıyla değil tüm ülke ve dünya
Müslümanlarının sorunlarıyla yakından ilgilenirdi.
O
her zaman tasavvufun şer’i ilimlerle birlikte yürütülmesini savunmuştur.
Tekkeyle medresenin yan yana olmasını isterdi.
Nurullah efendi, ilmin tasavvufsuz
olamayacağını savunurdu.
Şeyh Nurullah
Efendiye göre tasavvuf, İslam’ın hülasasıdır. İslam’ın özünü ve esasını
açıklar.
“İslam dininin
bize kazandırdığı iyi huy, haslet ve edeple önce başkalarına örnek olmalıyız,
daha sonra sözle tebliğ etmeliyiz, onları kırmadan, incitmeden, hikmetle ve
güzel sözlerle öğütler vermeliyiz” derdi.
1984 yılında sosyal bir
faaliyet olmak üzere, Selam İlim ve Hizmet Vakfının kurulmasının temellerini
atmıştır. (Bu vakfın adı daha sonra Samandıra İlim ve Sanat Vakfı olmuştur)
Arapça ve Kürtçenin haricinde
Türkçeyi çok güzel kullanır, Farsça ve kısmen de İngilizce bilirdi.
Nurullah Efendi
eser teliflerinde de bulunmuştur. Eserlerini Arapça yazmış, bazıları Türkçeye
çevrilmiştir. Bazı eserleri de İngilizce, Rusça ve Özbek Türkçesine
çevrilmiştir.
Şeyh Muhammed Nurullah Seyda belki en
verimli çağında, 37 yaşında iken, 12 Mayıs 1985 Pazar günü elim bir trafik
kazasıyla ahirete intikal etmiştir. Kabri Cizre’de babasının yanındadır.
Mukaddes irşat vazifesini kardeşi Şeyh Ömer Faruk Efendi üzerine almış ve halen
sürdürmektedir
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder